13 Ekim 2011 Perşembe

Miryam Şulam'la Şalom'daki Söyleşimiz

TAHTAKALE HAMAMI’NDA MASALSI BİR DÜNYA

Tahtakale Hamamı’ndaki, ‘TEKİNSİZ OYUNLAR’ adlı sergi, İstanbul Bienali ile eş zamanlı olarak, 13 Eylül – 28 Ekim 2011 tarihleri arasında gösterimde. ROMAN sponsorluğunda gerçekleşen bu olağanüstü SERGİde, 22 sanatçıdan biri de REYSİ KAMHİ.

Sizleri, yaşam yolunu sanatın parmak izlerini takip ederek çizmiş, çok yönlü, dinamik ve sıradışı işlere imzasını atan yetenekli ve genç bir sanatçıyla tanıştırıyorum.

Reysi Kamhi, 1985 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Sanata pek meraklı bir ailenin mutlu bir kız çocuğuymuş. Notre Dame de Sion Fransız lisesinden mezun olduktan sonra, küçüklüğünden beri hayalini kurduğu sanat egitimine Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim bölümünde baslamış. Egitiminin son senesinde, altı ay boyunca Paris`te Ecole Nationale Superieure des Arts Decoratives (Arts Decos) isimli okulda fotograf egitimi görmüş. Üniversiteden mezun olduktan sonra, Yıldız Teknik Üniversitesi`nin Sanat ve Tasarım bölümünde yüksek lisans da yapmış.

Portföyündeki diplomalarla nerelere yol aldın?

- Üniversitenin son senesinde pek çok diger öğrenci gibi, ben de genç sanatçılar için düzenlenen önemli sanat yarışmalarına katıldım. Resim ve Heykel Müzesi tarafından otuz yıldır gelenekselleşerek sürdürülen ‘Günümüz Sanatçıları Yarışması’ tüm genç sanatçı adayları için önemli bir basamaktır. 2009’da, Derya Yücel ve Simone Vadmir tarafından küratörlüğü yapılan ve Akbank Sanat’ta işlerin sergilendiği bu yarışmada başarı ödülü kazanarak ilk sergimi de gerçekleştirmiş oldum. Yine aynı tarihlerde Siemens Sınırlar Yörüngeler 06 Yarışması’nı da kazanarak sergiye katılmaya hak kazandım ve aynı yıl Incheon Güney Kore Festivali'nde işlerim yer aldı.

Bu başarılar sana başka kapıları da aralamış olmalı…

- Kesinlikle. Bu sergilerden sonra, İstanbul Modern’de sanatçı Sarkis’in atölye-okul seminerinde yeralma fırsatını yakalarken, diğer genç sanatçılarla, özgün bir platformda biraraya gelmiş de olduk.

İlk kişisel sergisinin konusu çok ilginç; Reysi anlatıyor:

- İlk kişisel sergimi 2010 yılında Pg Art Gallery`de gerçekleştirdim. Serginin ismi ‘Under Construction’ yani ‘Yapım Aşamasında’ idi. Aslında serginin kurgusunu sıradan bir emlak projesininin oluş sürecine benzetiyorum. Bir projenin henüz bitmeden, neye benzeyeceğini bilebilirsiniz. Yapım aşamasında olduğu halde size dönüşeceği halinin vaadini sunar. Sergimde buna benzer bir yaklaşımla çalıştım. Açılış gününde bu sebeple yalnızca vaad edilen bir serginin fotoğrafları vardı. Sergi süresince galeri, aynı zamanda, benim atölyem oldu. Aynı zamanda bu süreç twitter’dan da takip edilebiliyordu (www.twitter.com/pg_reysikamhi).

Tekinsiz Oyunlar derken ne anlatılmak istenmiş?

- Öznur Güzel Karasu’nun küratörlüğünde bir araya gelen farklı disiplinlerden 22 sanatçı, her birimiz ‘oyun’ kavramının farklı anlamlarından yola çıktık. Çalışmalarımızda, yaşamın her alanında karşılaştığımız oyunsal süreçleri ele aldık.

Reysi Kamhi sunumunda, izleyiciyle buluşturmak istedeği hedef fikri için özel bir oyun hazırlamış…

- Ben, Tahtakale Hamamı`nın günümüzde neyi ifade ettiğiyle ya da neye dönüştüğüyle ilgileniyorum. ‘Kağıttan Hafıza’ ismini verdiğim hafıza kartları projemle, mekanın masalsı yönünü yani hafızamızdaki simgesel değerini sorguladım. Küçükken unutma/hatırlama ritüelini gerçekleştirdigimiz bu oyun aracılığıyla, hamamın değişen biçimini terk edilmiş nesnelerde aradım. Hamamın içinde bu kartlarla oynama fırsatı yakalayan izleyiciler böylelikle nesneye kök salmış bu imajları, hamamı keşfetmeye zorunlu bırakılıyor.

Sergideki diğer sanatçılar arasından, seni en şaşırtan ya da işlerine hayranlık duyduğun iki isim verebilir misin?

- Sena Başöz’ün ‘Doctoring’ isimli videosu beni çok heyecanlandırdı. Her şeyden önce videoyu izlerken algınızda bir oyun oynanıyor. Sanatçı Türkiye’de çekilmiş bir grup fotoğrafın elden geçirildiği tek bir sahne kurgulamış. Durağan imgelerin iyileştirilmeye çalışılması eylemi ise sanatçının aslında kendi kendiyle oynadığı bir oyunu temsil ediyor.

- Benim çok beğendiğim bir başka iş ise Hacer Kıroğlu’nun performans videosu. Sanatçı bu videoda oyunu sanatsal bir eyleme nasıl dönüştürebilirim sorusundan hareketle, bulunduğu uygunsuz zeminde mücadele ediyor. Eylemin bitiminde de ortaya bir resim çıkıyor. Sonuçta, sanatçı kendi kendine oynadığı bu oyunun nesnesi oluveriyor.

Sence sanatçı kimdir?

- Sanat her zaman estetikle alakalı gibi gözükür. Oysa sanatçı, aslında örtük olan hakikati eserinde kurduğu dünyayla gözler önüne serendir. Heidegger’ in dediği gibi sanatçı, ürettiği eserde cevabı bulamasa da soru soran, algıladığı dünyayı yorumlamaya çalışan ve gerçeği arayan kişidir. Sanat eserinde hakikatin gerçekleşmesi, sanatçının yaşadığı döneme dair bir tanıklığı mevcuttur. Sanatçı tesadüflerden yola çıkarak neyi, niye anlattığını bilen kişidir. Kısacası dünyayı yorumlayış tarzıyla eserini oluşturandır.

İstanbul’da, genç bir sanatçı olmak nasıl bir şey?

- Bence artık günümüzde her şey çok mobil, çok degişken. Profesyonel olarak da kendimizi kolay kolay etiketleyemiyoruz. Resim yapiyorum, asistanım, ögrenciyim, yazıyorum ve resim dersleri veriyorum. Hepsi beni ayrı ayrı besliyor ve bir şekilde üretimime çok katkısı oldugunu düşünüyorum. Ayrıca, gündelik şehir yaşantısı içerisinde, beni heyecanlandıran konulara ve kavramlara yönelik projeler oluşturuyorum. İşlerimde, genellikle, ‘tanık’ pozisyonundaymışım gibi hissediyorum.

Ürettiğin eserler, yaptığın işler gerçekten farklı…

Başlıca temamı ‘hafıza’ olarak konumlandırıyorum. Üretimim ve kendi gelişimim için, Doğu ve Batı arasında konumlanan İstanbul’un sahip olduğu kültüre dair çeşitli sorular sormayı hedefleyerek farklı temsil yolları arayışı içersindeyim. Örneğin, Duygusal Müze isimli işimde, kentsel dönüşüm politikalarıyla değişen, dönüşen mekanlar üzerine araştırma yaptım. Daha sonra benim de yakından takip ettigim Asmalı Mescit, Tünel, Şişhane bölgelerini seçtim ve buraya dair bir bilgi toparlama süreci içine girdim. Benim için bu kitap kendi duygusal tonlarım aracılığıyla her şeyin belgelendiği bir müzeyi ifade etti.

Nelerden ilham alıyorsun?

- Projelerim sırasında en çok sanatçı müzelerine dair okumalar gerçekleştirdim. Herald Szeeman, müzelerin ilksel biçiminin insan belleği olduğuna dair dikkat çeker. Sanatçının zihnindeki fikirler bir şekilde örneğin kitap mekanında kayda alınır ve zaman donar.. Ayrıca esinlendiğim pek çok yerli ve yabancı sanatçı var: Andre Malreaux, Daniel Spoerri (hatta duygusal müze ismi onun işinden geliyor), Christian Boltanski, Joseph Cornell, Kurt Schwitters, Hüseyin Bahri Alptekin, Gülsün Karamustafa, Cengiz Çekil, Nur Koçakgibi. Yazılarını bıkmadan tekrar okuduğum ve bana kesinlikle her defasında ayrı bir ilham veren iki yazar da Orhan Pamuk ve Enis Batur’dur.

Yakın gelecekteki yeni sanatsal projelerinle ilgili ipuçları verir misin bize?

- Son zamanlarda yerleştirme ve performans üzerinden çeşitli projeler de kurguluyorum.

Son dönem çalışmalarımda da bu doğrultuda iç ve dış mekan arasında oluşan gerilim üzerinde durmakta, bir kayıt öğesi olarak tuval üzerine çeşitli resimler yapmaktayım. Orhan Pamuk’un Şehir ve Hatıralar isimli kitabından esinle ben de değişen kent ortamına ve içindeki olgulara işlerimle minör bir tanıklık etme çabasındayım. Ayrıca, 2011 Kasım ayında Lütfi Kırdar'da gerçekleşecek olan Contemporary İstanbul fuarına PG Art Gallery ile katılmaktayım.

Reysi Kamhi’yle önce Tahtakale Hamamı’nda buluştuk. Hiç ummadığım, masalsı bir dünyayla karşılaştım. 22 sanatçının eserlerini gezerken Reysi’den özel rehberlik hizmeti aldım. Onun köşesine geldiğimizde, bizi bir masa, iki sandalye bekliyordu. Üzerinde de kendi ürettiği hafıza oyunu kartları. Tabii ki oynadık ve çok eğlendim. Reysi Kamhi’nin sergilediği iş’te, derin düşünülmüşlük, anlam ve sanatın dönüştürme gücü vardı. Ardından, Galata’daki atölyesini ziyaret ettik ve daha önce sergilenen çalışmalarını görme şansım oldu. Yetenekli, çağdaş sanatçımız Reysi Kamhi, şimdide olduğu gibi, gelecekte de başarılı işlere imza atacağa benziyor.