Oluşum sürecine tanıklık eden Önder Özengi ile ufak bir söyleşi yapmıştık:
Ö.Ö: Bu çalışma yapmaya başlarken yola çıktığınız ana fikirden ve sonuçlandırana kadar geçen ara duraklardan bahsedebilir misiniz?
R.K: Aslında beni motive eden birkaç farklı unsur vardi. Ve sanki hepsi bir şekilde kent baglaminda birleşti. Örnegin başından beri bir koleksiyoner gibi hareket etmek ve envanter çıkartmak gibi bir arzum vardi. 16.yy ile 18. yy arasında var olan Nadire Kabinelerindeki pratigi bir şekilde sergilemek istiyordum. Tek bir bireyin nesne ya da bulgu toplamasi, çeşitli görselleri bir araya getirmesi ve bu biraradalıgın yeni bir anlam oluşturmasi. Andre Malreaux' nun 'musee imaginaire'i benim için önemli bir kaynak örnegin. Kısaca bütün evrenin tek bir özel odanın sınırları içinde denetlenebilmesi fikri bende oda yerine bir kitaba dönüştü. Tabii sonrasında Paris pasajlarinda elinde not defteriyle gezen 'flaneur' aklima takilan başka bir unsur oldu. Ben de özellikle Babylon' un açılmasıyla kısa bir sürede hızla degişen Asmalimescit, Tünel bölgelerinde gezinerek buraya ait bir bellek oluşturmaya çalistim. Mekanların envanterini çikarttım bir nevi. Tabii buraya gelip giden insan modeli de degişti. Resimlerini yaptim. Çesitli notlar aldim aynı zamanda, bir gazeteci iddiasi taşımasa da mahalleliyle ufak söyleşiler gerçekleştirdim. Sonuçta kitap misafirperver endustrisinin oluştugu bu bölgeye dair bir takintinin ürünü. Ama ister istemez de benim duygusal tonlarım aracılıgıyla oluşmuş bir bilgi taşıyıcısı.
Ö.Ö: Bu işte hem bir mekan (belki bir müze) olarak kitap formunu öneriyorsun hem de müze fikrinin referans verdiği tarih yapma nosyonunun yanına kişisel ve gündelik pratikleri getiriyorsun.
Bir müze hem "duygusal" ve öznel hem de kapsadıklarının ortak ve paylaşılabilir olması dolayısı ile nesnel olabilir mi? Üretiminden yola çıkarak neler söyleyebilirsin? R.K: Bence nesne toplama ilkesi eklektik ve kişisel bir koleksiyonu da beraberinde getiriyor. Dolayisiyla bence hiçbir koleksiyon koleksiyonerinden bagımsız olamaz gibi. Sanki koleksiyonerlik yalnizca bir takıntının ürünü olabilir. Bu Orhan Pamuk' un Masumiyet Müzesi'nde de en uc noktada yansitildi.
Ya da bir kütüphane inşa etmek de müzedeki tutumla ayni degerlendirilebilir, herkesin kitaplıgı kendine özeldir, yalnızca sen bilirsin dizilişteki ilişkinin anlamini. Dişarıdan gelen de yalnizca bakar ama kesinkes kavrayamaz. Bazen bazı sergilerde işte tam o dizilişteki anlami kavramaya calisiyoruz. Neyse uzatmadan tam da senin sorun bu ikilem üzerinde işte, aslında her koleksiyon cok öznel bir şey koleksiyonerin varligi yüzünden, ama bir muze zamanla kurdugu mekansal iliskisi nedeniyle izleyiciye sundugu koleksiyonu bir bilgi bellek tasiyicisina da dönüştürebiliyor. Izleyicinin de bulmacayi çözmesine, başkasinin dünyasina dahil olmasina olanak taniyor.Ö.Ö: Söylediğin gibi çalışman aynı zamanda Asmalımescit deki dönüşüme minor bir tanıklığı da içeriyor. Kent bağlamındaki bu minor tanıklıkların büyük anlatıların ve tasarıların yanında önemini nedir sence?
R.K: Kentsel ortam en basit şekliyle insanın içinde bulundugu ortamı kendi arzuladıgı şekle sokma çabasını temsil ediyor ama tabi durum her zaman 'kendi' arzuladıgımız şekilde yapılanmıyor ya da dönüşmüyor. Türkiye'de merkezi bir kentsel dönüşümden bahsediyoruz. Bir yandan halk öte yandan kültür üreticileri var. Dolayısıyla beraberinde birçok problemi getiriyor inşa edilen yeni şehir alanları. Ancak Asmalımescit, Tünel ve Şişhane gibi bölgeler Sulukule gibi sancılı bir dönem geçirmedi benim takip edebildigim kadarıyla. Yani nispeten 'başarılı' bir şekilde dönüştü. Ben sadece yaratılan bu yeni dünyanın şu an neye dönüştügüne dair bir tanıklık, belge sunuyorum. Kendi gözümden gerçekleştirdigim bir envanter çalışması diyebiliriz buna.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder